10 Kasım Öğretmen Konuşması Metni

10 Kasım Öğretmen Konuşması Metni

Sayın Müdürüm, sayın başmuavinim, sayın ders nazırım, değerli öğretmen arkadaşlarım ve sevgili öğrencilerim,

   Cumhuriyetimizin kurucusu, bizlere özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı kazandıran; yurt ve millet bütünlüğünü koruyan, Türk ulusunu bağımsızlığa kavuşturan, onu çağdaş uygarlığın ayrılmaz bir parçası gören ve çağdaş uygarlık düzeyine çıkaran, adı ve eserleri sonsuza kadar yaşayacak olan ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün aramızdan ayrılışının 84. yılında ona olan sevgi,saygı ve şükran duygularımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

 

  19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkış ardından Amasya tamimi, Erzurum ve Sivas kongreleri derken heyet-i temsiliyenin Ankara’ya büyük bir halk gösterisiyle gelişi bir kıpırdanışın işaretleriydi. Bu kıpırdanış Times gazetesinde şöyle karşılandı: "Bütün cihanın kuvvetine karşı milli bir hareket yaratmak… Ne çocukça bir hayal!"

 

Times gazetesinin bu yorumuna benzer yorumlar ve alaycı tavırlar içimizden de çıkmıyor değildi. Nitekim yazar Refik Halit Karay, Milli Mücadele’nin başlamasını alayla karşılar. Karay’ın o günkü talihsiz yazısından bir alıntı sunayım sizlere.

 

Bir patırtı, bir gürültü. Beyannameler, telgraflar. Sanki bir şeyler oluyor, bir şeyler olacak. Yahu şuracıkta her işimiz, her kuvvetimiz meydanda. Dört tarafımız açık. Dünya vaziyetimizi biiyor. Hülyanın, blöfün sırası mı? Hangi teşkilat, hangi kuvvet, hangi kahraman? Hülyanın bu derecesine, uydurmasyonun bu şekline ben de dayanamayacağım. Bari Kavuklu gibi ben de sorayım:

Kuzum Mustafa, sen deli misin?

 

Hayır, Mustafa Kemal ne hayalperestti ne de deliydi. O “ Bölünmez, bağımsız, hür ve çağdaş bir Türkiye”yi milletiyle birlikte yaratabileceğine inanmış büyük bir liderdi. Nitekim Milli mücadelenin sonunda Times kaybetti, Refik Halit kaybetti, Ali Kemal kaybetti, Damat Ferit kaybetti. Mustafa Kemal ve ona inanmış Türk milleti kazandı. Ancak en az milli mücadele kadar çetin günler bekliyordu onları. Zira memleket harap ve bitap düşmüştü ama kaybedilecek zaman yoktu.

 

Cumhuriyetin ilanının daha ertesi günü 30 Ekim 1923 sabahı Atatürk İsmet Paşa’yı köşke davet etti. Memleketin genel durumu hakkında incelemeler yaptırmış, Türkiye’nin adeta röntgenini çektirmişti. Raporlar sehpanın üzerindeydi. “Sevgili paşam” dedi, Türkiye’nin ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme.  Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Sorunlarımız ne kadar çok, imkanlarımız ne kadar az bilmeni istiyorum.

 

 Bize yazık ki geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz. 13 milyon nüfusun 11 milyonu köyde yaşıyor. 40 bin köy var 37 bininde okul yok, postane yok. Traktör sayısı sıfır, biçerdöver sayısı sıfır, karasaban var. Şeker üretimi yok, ekmeklik un bile ithal. Hayvanlar ve insanlar salgın hastalıklardan kırılıyor. Trahoma, verem, tifo, tifüs salgını var. Bitle başa çıkılamıyor. Bebek ölüm oranı yüzde 60’larda. Doğan iki bebekten biri ölüyor. Anne ölüm oranı yüzde 18. Ortalama ömür 40 yıl. 13 milyonluk memlekette sadece 337 doktor var. Diş hekimi sayısı ise sıfır. 40 bin köy var ama sadece 136 ebe var. Düşmanın yaktığı ev sayısı 115 bin kadar. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var. İktisadi hayatımız da eğitim durumumuz da içler acısı. Zorunlu okuma çağındaki dört çocuktan ancak birini okutabiliyoruz.  Kadınlarımız insan yerine konmuyor. Raporlarda daha ayrıntılı daha acı bilgiler var dedi ve bir kopyasını İsmet Paşa’ya uzattı. Bakanlar kurulu sabaha kadar çalıştı. Gazi’nin verdiği sorunların yalnız başlıklarını listelediler. Liste sayfalar tuttu. Bunları önemine göre sıralamakta zorlandılar hepsi önemli ve ivediydi. Milli kalkınma seferberliği başlamıştı. Bu görevi benimseyen ve  Atatürk’ün kalkınma davasına inanmış bir albay kışlada şunları söylüyor.

Arkadaşlar, vatan hizmetine teşekkür edilmez. Onun için teşekkür etmiyorum. Evinize, işinize kavuşacaksınız. Gözünüz aydın ama Kurtuluş Savaşı daha bitmedi. Evde, tarlada, dükkanda, tezgahta, kahvede devam edecek. Şimdi cumhuriyetin sivil askerlerisiniz. Burada öğrendiklerinizi ailenize, yakın çevrenize, köyünüze, mahallenize anlatın. Milli egemenlik, cumhuriyet, vatan, bağımsızlık, uygarlık, bayrak, sancak nedir, öğretin. Eğitimin önemini, temizlik kurallarını belletin. Ak ile karayı, doğru ile yanlışı ayırt edebilsinler. Yoksa sömürgecilerle, halkı uyutup kandıranlarla, cinci hocalarla, yobazlıkla başa çıkamayız.

 

Atatürk, işte böylesine kara bir tabloda,yok olmak üzere olan bir milleti küllerinden, işte bu yükselmeye, aydınlanmaya inanmış insanlarla birlikte yeniden doğuran büyük bir liderdir. O, bütün bunları başarırken ilhamının önemli bir kısmını Galatasaraylı Tevfik Fikret’ten almıştır.

Siz, ey fezâ-yı ferdanın,

Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın,

Ümidimiz bu,ölürsek de biz, yaşar mutlak,

Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak.

 

Açıkça şunu söyleyebiliriz ki, Tevfik Fikret’in umut bağladığı güneş, Mustafa Kemal’den başkası değildir. Şüphesiz, Mustafa Kemal Atatürk ve onun gerçekleştirdikleri, Tevfik Fikret’in arzularını yerine getirmiştir.

Ünlü “Ferda” şiirinin sonunda Fikret şöyle sesleniyor:  

Yükselmeli, dokunmalı alnın semalara,

Doymaz beşer dedikleri kuş itilâlalara,

Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır,

Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır.

 

Sevgili dinleyiciler,1938 10 Kasım’ında Atatürk’ü sadece bedenen kaybettik ama o günden itibaren “Düşünce Atatürk”üne kavuştuk. Şimdi onun değerini iyi bilelim.Bir gün Atatürk düşüncesini de kaybedersek işte o zaman 10 Kasımlarda ağlamak zorunda kalırız.

 

Atatürk'ü iyi anlamak; sadece onun şahsına yönelik övücü konuşmalar yapmak, sözlü olarak takdir etmekle değil, kendisinin milletinden ne istediğini anlamak, fikir yapısını ve ilkelerini hayata geçirmek demektir. Fikret’in dediği gibi, durmak zamanı değil, çalışmak zamanıdır şimdi de.

 

Düşünce ve hareketiyle yalnız Türk ulusuna değil, insanlığa örnek olan ATATÜRK, düşünce sistemini oluşturan ilkeleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının temeli ve güvencesidir.

 

 Atatürk, topraklarımıza bereket,nasırlı ellerde iş sevgisi,kafamızda aydın fikirdir.Çünkü o, paslı düşüncelerin amansız düşmanı,insanlık ülküsünün örnek simasıdır.Zaman; onun ülküsünden,yollarımızı ve kafamızı ışıtan düşüncelerinden hiçbir şey koparamayacak.

 

Ata’m, sen Ardahan’dan Edirne’ye kadar uzanan vatan toprakları üstünde, dilden düşmeyen içli bir türkü ,fikirlerimizde kesinlik,kitaplarımızda akılcı düşünce, yolumuzda bir rehber olarak kuşaktan kuşağa devredilip gideceksin.

 

Türk gençliği onun izinde, yolunda yürüdüğü, onun fikirlerini benimsediği müddetçe bu topraklarda Ali Kemal’ler, Damat Ferit’ler ve onların işbirlikçileri dün olduğu gibi bugün de yenileceklerdir.

 

Sevgili Galatasaray Liseliler, siz cumhuriyetin onurlu evlatları; Atatürk’ün ve Türk milletinin çok zor şartlarda elde ettiği bütün bu kazanımları korumak ve kollamak sizin birinci vazifenizdir. Vatanın bütün ümidi ve geleceği size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır bunu asla unutmayın.

 

Sözlerimi tamamlarken bu büyük insanın, bu eşsiz komutan ve devlet adamının manevi huzurunda bir kere daha saygıyla eğilmeyi insanlık borcu biliyorum. Bu anlamlı günde, bu anlamlı salonda, Atatürk’ü anlatmaya çalışan bir cumhuriyet öğretmeni olarak buradan sizlere hitap etmek benim için büyük onur, büyük gururdur. Bu düşünce gününde Mustafa Kemal’i anmanın huzuru içinde hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.

 

                                                                                                                        Sedat KARACALAR

                                                                                                                        Galatasaray Lisesi

                                                                                                                       Edebiyat Öğretmeni

dersimiz.com

Sedat KARACALAR

  

Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.

10 Kasım Öğretmen Konuşması Metni