Şenay : Teşekkür ederiz
24 Kasım Öğretmenler Günü Konuşma Metni
Sayın Müdürüm, sayın başyardımcım, sayın ders nazırım, değerli öğretmen arkadaşlarım ve sevgili öğrencilerim,
24 Kasım Öğretmenler Günü konuşmama başlarken, öncelikle 24 Kasım 1928 tarihinde Başöğretmenimiz kabul edilen Mustafa Kemal Atatürk’ü, 31 Mart Olayları sırasında “Gidip mektebi başına yıkalım.” diye harekete geçen gericilere “Benim cesedimi çiğnemeden içeriye giremezler.” diyerek mektebin kapısında duvar olan Tevfik Fikret’i, Menemen’de hunharca katledilen devrim şehidi öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı, bu ülkenin çok değerli eğitim kurumları olan köy enstitülerinin kurucuları İsmail Hakkı Tonguç’u, Hasan Âli Yücel’i, görevi başında şehit edilen tüm meslektaşlarımı, bizleri yetiştiren değerli öğretmenlerimizi sonsuz saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.
Cumhuriyetin ilanı, hiç kuşkusuz en büyük devrimdir. Büyük Önder Atatürk esarete boyun eğmeyerek, “Ya istiklal ya ölüm” parolasıyla çıktığı yolun sonunda kurduğu cumhuriyeti, gençlere emanet etmiştir ve onlara sarsılmaz bir güvenle şöyle seslenmiştir.
"Türk genci, devrimlerin ve Cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.
Bunların gereğine ve doğruluğuna herkesten çok inanmıştır."
Bu bağlamda gençleri yetiştirecek olan biz öğretmenlere büyük görev ve sorumluluk düşmektedir çünkü Atatürk cumhuriyeti gençlere, onu koruyacak ve kollayacak olan gençleri de bize emanet etmiştir. Atatürk, öğretmenlere çok güvenmiş ve onları her fırsatta onurlandırmıştır. Düşmanın Ankara’ya çok yaklaştığı 16 Temmuz 1922’de toplanan Maarif Kongresi’ nde şöyle seslenmiştir:
“Beklediğimiz kurtuluşun saygı değer öncüleri olan yüce Türk öğretmenlerinin bugünkü durumu göz önünde bulunduracağından ve her türlü güçlüğe göğüs gererek bu yolda yılmaksızın yürüyeceğinden kuşkum yoktur. Göreviniz çok önemli ve yaşamsaldır.”
Yine aynı kongrede Atatürk bugün de mutlaka dikkate almamız gereken şu uyarıyı da yapmıştır:
“…En mühim, en esaslı nokta eğitim meselesidir. Eğitimdir ki,
bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir cemiyet halinde yaşatır
ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder. “
Değerli meslektaşlarım, Atatürk’ün dediği gibi görevimiz çok önemli ve yaşamsaldır. Ya bağımsız, şanlı, yüksek bir cemiyet ya da esaret ve sefalet…
Yarınlara egemen olmanın yolu doğru eğitimden geçiyor. Çağdaş eğitimden geçiyor. Laik eğitimden geçiyor. Bilimsel eğitimden geçiyor. Her yönden kalkınmış uluslar bunun bilincinde. Güney Kore, Japonya, Singapur, Hong Kong, Finlandiya, İngiltere, Norveç bu alanda önde olan ülkelerden bazıları. 18 milyon öğrenci, 1 milyon öğretmeni olan bir ülke olarak, eğitim politikalarını gündelik politika tartışmalarına kurban etmeden biz de çağdaş, bilimsel ve laik eğitimin ışıklarını bir an önce yakmalıyız. Çünkü eğitim; çağdaş ve evrensel demokrasimizin can damarıdır.
Eğitimin baş aktörlerinden biri de öğretmendir. Tüm ileri ülkeler eğitim alanına ve bu alanın mimarları öğretmenlere yatırım yapıyorlar. Bütçelerini ona göre ayarlıyorlar. Milli eğitim bütçesini kısmak bir yana milli gelirin önemli bir payını eğitime ayırıyorlar. Çünkü biliyorlar ki eğitime yatırım yapmak geleceğe yatırım yapmaktır.
Türkiye, yaklaşık iki yüz yıllık bir öğretmen yetiştirme deneyimine sahip bir ülkedir. Bu topraklarda özellikle cumhuriyet kurulduktan sonra çok önemli eğitimciler, bakanlar yetişmiştir. Henüz bir fidan olan cumhuriyetin fedakar eğitimcileri çok önemli işler yapmışlardır.
Bu meslek, başöğretmen Atatürk’ten alınan bayrağı elden ele gelecek nesillere tertemiz devretme mesleğidir.
Bu meslek; Mustafa Necati gibi Kuvayımilliyecilerin, Saffet Arıkan gibi Kurtuluş Savaşı’nda önemli görevde bulunanların, Hasan Âli Yücel gibi büyük kültür adamlarının milli eğitim bakanı olarak görev yaptığı bir meslektir.
Bu meslek, Şefik Sınık gibi “Okulun duvarı çöktü, altında kaldım/ ama ben dünya üstündeyim/ bana çiçek getirin/ dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin.” diyecek kadar büyük gönüllü idealist öğretmenlerin mesleğidir.
Aysun ve Burçin öğretmenler gibi öğrencileri için gözünü kırpmadan yanarak ölmeyi göze alabilenlerin mesleğidir. Şener Uğur gibi daha 25 yaşında köyüne gitmek için karlı havada yola çıkan ve donarak ölenlerin mesleğidir.
Bu meslek, Ayşe ve Numan Koçakçı gibi, Necmettin Yılmaz gibi, Aybüke Yalçın gibi ömrünün baharında köylere ışık götürmek isterken hain teröristlerin kurşunlarına hedef olanların mesleğidir.
Bu meslek, on bine yakın köyü gezen ve o köylere uygarlığı götürmek için Köy Enstitülerini kuran İsmail Hakkı Tonguçların mesleğidir. Daha geçen yaz teröristlerin saldırısına uğrayan Seyfettin öğretmenlerin, yine daha birkaç ay önce okulun damını aktarırken düşerek ölen Ramazan Kocaoğlu gibi fedakar öğretmenlerin mesleğidir.
Bu meslek, cumhuriyeti ve devrimleri iliğinde hissedenlerin mesleğidir.
Bu meslek, Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe hiç durmadan yürüyenlerin mesleğidir.
Kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın ki bizler Mustafa Kemal’in öğretmenleri olarak; laik ve çağdaş eğitimin sembolü olan bu çatı altında, tarihin bize verdiği sorumlulukla “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür yeni nesilleri yetiştireceğiz.”
İstanbul’dan ve Türkiye’nin çok farklı bölgelerinden büyük emek ve fedakarlıklarla Galatasaray Lisesine gelen sevgili öğrencilerimiz; sizin ve ailelerinizin umutlarınız var, hayalleriniz var. Bu umutlar ve hayallere ulaşabilmeniz için biz elimizden geleni yapacağız, yılmayacağız, yorulmayacağız. Birlikte başaracağız bütün bunları. Çünkü siz yarınlarımızsınız, siz bize Ata’mızın emanetisiniz, siz Cumhuriyetsiniz.
Çocuklar inanın
inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Akıl ve bilimin kılavuzluğunda
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler.
Çocuklar inanın, inanın çocuklar…
Konuşmamı sonlandırırken tüm meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyor, sevgili öğrencilerimi gözlerinden öpüyorum. Saygı ve sevgilerimle…
SEDAT KARACALAR
GALATASARAY LİSESİ
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ
Sedat Karacalar
Yazılan 1 yorum görüntüleniyor