29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Konuşma Metni

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Konuşma Metni

Sayın Müdürüm, Değerli Öğretmen Arkadaşlarım, Sevgili Öğrenciler;

  Bugün milletimizin tarihteki en parlak başarılarından biri olan Cumhuriyetimizin ??. kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz. Sözlerime başlarken Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, O'nun kahraman silah arkadaşlarını, bu toprakları vatan yapan şehitlerimizi ve gazilerimizi sonsuz gönül borcu ve şükranla anıyorum.

 

   Sevgili Öğrenciler, anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu ilkeye göre bizi millet olarak bir arada tutan, toplumsal bütünlüğümüzü, dayanışmamızı sağlayan Cumhuriyetin temelini, ülkesine sadakatle bağlı tüm yurttaşların eşitliği ve özgürlüğü fikri oluşturmaktadır. Demokratik Cumhuriyet ırk, dil, din, inanç, cinsiyet farkı gözetmeksizin her vatandaşın ortak varlığıdır.

 

  Değerli dinleyiciler Cumhuriyetin ışığı 1923’ten itibaren bütün ülkeyi kısa sürede aydınlatmaya başladı. Bu aydınlanmayı çoktan hak eden de kadınlarımızdı. Bugünkü konuşmamın çerçevesini de Cumhuriyet ve kadınlarımız olarak çizdim.

 

1923 Yılının Ocak ayında yani Cumhuriyetimizin ilanından on ay kadar önce Atatürk şöyle diyordu: "...şuna inanmak gerekir ki, yeryüzünde gördüğünüz her şey kadınlarca yapılmıştır... Bir ulus ilerlemek ve uygarlaşmak isterse, özellikle bu noktayı temel olarak benimsemek zorundadır. Kadınlarımız da bilgin olacak ve erkeklerin geçtiği bütün öğrenim derecelerinden geçeceklerdir.
Sonra kadınlar, toplumsal hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirlerinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır...
"

 

Cumhuriyetin kurulmasından kısa bir süre önce, gerek I. Dünya Savaşı'nın, gerekse Kurtuluş Savaşı'nın yaraları bile kapanmadan Atatürk tarafından ortaya atılan bu görüşleri, tarih o güne kadar hiç bir başkomutan ve devlet adamı ağzından duymamıştı.

 

Atatürk'ün dediklerinde ne denli içten olduğu ise, çok kısa zamanda anlaşılacaktı. 1924 yılında kabul edilen Tevhidi Tedrisat kanunu ile, iki cinsin eşit öğretim imkanlarından yararlanabilme hakkı verilmiştir.

 

Atatürk, aradan iki yıl geçmeden, Türk Medeni Kanunu'nu Meclisten geçirdi. Bu, Atatürk ve arkadaşları için kanun önünde erkek ve kadınları eşit kılmak yolunda çoktan verilmiş bir sözün gerçekleştirilmesi idi. Fakat bunu daha ötesinde, bu simge ile Türkiye bütün dünyaya "çağdaş medeniyet düzeyine" ulaşmış olduğunu kanıtlamak istiyordu.

 

4 Ekim 1926 tarihli Türk Medeni Kanunu ile Türk kadınına sağlanan haklar, bir önceki asır Avrupa’sında olduğu gibi kadınlarca, bir mücadele sonunda kazanılmış değildir. Bu haklar, bir dehanın ve onunla işbirliği eden aydınların sayesinde ve dünya tarihinde ilk kez istenmeden, hatta istenmesi akıl bile edilemeden kadınlara verilmiştir.

 

Daha 1923 yılında Konya'da kadınlarla yaptığı bir konuşmada Atatürk şöyle diyordu: "Dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir memleketinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışmasından söz etmek imkanı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını - ben Anadolu kadınlarından daha çok çalıştım, milletimi kurtuluş ve zafere götürmek için Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim - diyemez... Erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işlemiştir. Memleketimizin varlık sebeplerini hazırlayan kadınlarımız olmuş ve olmaktadır..." Bu inancın ürünüdür ki Türk kadını çok kısa bir zaman sonra çalışma alanlarının her dalında başarı ile görev yapabilme durumuna gelmiştir.

 

 Değerli dinleyiciler şimdi sizlere Cumhuriyet ışığının yüzünde parladığı kadın yüzlerinde nasıl parladı onun örneklerini vereceğim.

 

PROF. DR. REMZİYE HİSAR
Birçok ilke imzasını atmış bir Türk kadını. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın kimyacısı olmasının yanısıra Madam Curie’den ders alan ve Fransa'nın Sorbonne Üniversitesi'nden mezun olan ilk Türk kadını.


SEMAHAT GELDİAY:

 Cumhuriyet’in ilanından yaklaşık bir ay önce doğan Semahat Geldiay, genç bir asistan olarak, Ankara Üniversitesi’nde doktorasını yaparken böcek hormonları üzerine çalışmıştı. 

 Böcek endokrinolojisi alanında dar imkânlarla yaptığı çalışmalarla bilimde çığır açtı. Yayımladığı ilk iki makale dünyada yankı uyandırınca kariyerine ABD’deki Columbia Üniversitesi Zooloji Bölümü’nde devam etti ve zamanının en önemli bilim insanlarıyla çalışarak önemli buluşlara imza attı.

 

SABİHA GÖKÇEN:

Birçoğumuz onun ismini zaten biliyoruz. 1912 yılında Türkiye’nin ilk uçağını kullanan kadın Sabiha Gökçen oldu. Atatürk’ün manevi kızı olan Sabiha Hanım, Türkiye’nin ilk kadın askeri pilotudur. Atatürk’ün, Türk kadınının her alanda başarılı olabileceğine inandığını göstermek için kendisini yetiştirdiği bilinmektedir.

 

HALİDE EDİP ADIVAR:

O cumhuriyetin asi kızı… Ankara’da Milli Mücadele’ye katılan ‘Halide Onbaşı’dır o. Bu dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın en yakınındaki isimlerden biridir. ‘Türkün Ateşle İmtihanı’ adlı kitabı da bu dönemin önemli belgelerinden biridir.

 

REFET ANGIN:

Atatürk’ün “Büyüyünce ne olacaksın çocuk?” sözüne, “Öğretmen” yanıtını verdi.

İlk Öğretmenler Günü’nde yılın öğretmeni seçilen, 1982’de emekli olana kadar pek çok okulda öğretmen, müdür yardımcısı ve okul müdürü olarak eğitim veren Refet Angın, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk kadın öğretmenlerindendir.

 

İDİL BİRET:

Dünün harika çocuğu bugünün büyük piyanisti. Bazı besteciler bazı icracılarla anılır, işte Chopin adı da İdil Biret’le özdeşleşiyor. Ödüllerle, Chopin’in ülkesi onu onurlandırıyor.

O, Cumhuriyet kadınlarının inançlı bir temsilcisidir. Çünkü zirveye çıkışında cumhuriyetin rolünü hiçbir zaman unutmuyor, unutturmuyor da.

 

SUNA KAN:

 Suna Kan kendisi ve İdil Biret için özel olarak çıkarılan Harika Çocuklar Yasası’yla Fransa’da müzik eğitimi alırken bir kemanı bile yoktu. O, beklentileri boşa çıkarmadı; keman çalmaya 5 yaşında başlayan, ilk konserini 9 yaşında veren çocuk, hayatına harika bir keman virtüözü olarak devam etti.

 

PROF. DR.TÜRKAN SAYLAN:

İhtisas alanı, Türkiye’de cüzzam diye anılan korkunç  lepra hastalığıydı. Bir zamanlar çok yaygın olan lepra hastalığının sadece Türkiye’deki değil, dünyadaki gerilemesinde de Saylan’ın bu gayretlerinin önemli katkısı var. Bunun sonucu olarak 1986’da kendisine, Hindistan’da Uluslararası Gandhi Ödülü verildi.

 

Süreyya Ağaoğlu Cumhuriyetin yetiştirdiği ilk kadın avukat. Safiye Ali ilk kadın doktor. İlk kadın fotoğrafçı Semiha ES… Selma RIZA ilk kadın gazetecimiz…

 

   Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte resim de kadın da özgür... 16 yaşında Sanayii Nefise Mektebi bugünkü güzel sanatlar akademisi resim bölümüne yazılarak, okulun ilk kız öğrencisi olmuştu... Bu nedenle adını heykeltıraş olarak Cumhuriyet Tarihine yazdırdı... Tüm alanlarda olduğu gibi, plastik sanatlarda da Cumhuriyet çok şey kazandırdı kadına...
Sabiha Bengütaş Cumhuriyetin yetiştirdiği ilk kadın heykeltıraş...

 

İşte cumhuriyetin yetiştirdiği ve topluma, insanlığa büyük hizmetler vermiş kadınlarımızdan sadece bir birkaçını verebildim burada. Daha böyle yüzlercesini sayabiliriz.

 

Nene Hatun mermileri sırtlamıştı.... Onlar ise kültürü, sanatı, bilimi sırtladılar... Eğer Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet olmasaydı bu beyinler bilim hayatına atılamadan ömrünü tamamlayıp yok olup gidecekti. Onlar,Cumhuriyet ışığının yayılmasında birer nefer oldular. Kadınlar, cumhuriyetin çimentosudur.

 

Sözlerime Atatürk’ün Türk kadınına verdiği değeri anlatan bir anekdotla devam etmek istiyorum.

 

Mustafa Kemal Tarsus’ta istasyondan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. Onu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı.

Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk 'ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:
- "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"


Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar.

Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal , bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:

- "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."

İşte, Atatürk’ün ve cumhuriyetin kadını getirdiği nokta budur.

 

Sevgili gençler, sizin birinci vazifeniz size emanet edilen cumhuriyeti korumak ve kollamaktır. Bu da cumhuriyetin faziletlerini idrak etmekle ve onu iliklerinize kadar hissetmekle, aklı ve bilimi rehber edinmekle mümkündür. Unutmayınız ki sadece aklı, ilmi, fenni rehber edinirsek kimseye aldanmayız.

 Ne mutlu bir Atatürk yetiştiren Türk kadınına, ne mutlu cumhuriyete sahip olan ve sonsuza dek sahip çıkacak olan Türk milletine.   ??.YIL HEPİMİZE KUTLU OLSUN.

 

                                                                                  Sedat KARACALAR

                                                                                  Galatasaray Lisesi

                                                                       Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Sedat Karacalar

  

ALI IHSAN : Çok güzel

Yazılan 1 yorum görüntüleniyor

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Konuşma Metni