5 Nisan Avukatlar Günü Konuşması
Bugün 5 Nisan, ilk kez 1958 yılında İzmir'de Türkiye Barolarından gelen temsilcilerin yaptığı ve "Türkiye Avukatlar Birliği" statüsünün hazırlanması toplantısında önerilen 5 Nisan'ın Avukatlar günü olarak kutlaması kabul görmüş ve bir çok Baro ve Baromuz, 5 Nisanı avukatlar günü olarak kutlamaya başlanması üzerine 1987 yılında Tekirdağ'da yapılan Türkiye Barolar Birliği genel kurul toplantısında 5 Nisanın avukatlar günü olarak kutlanmasına karar verilmiştir.Bu kısa tarihçeden sonra, Baromuzun kuruluşunun 74.yılında tüm meslektaşlarımın "AVUKATLAR GÜNÜNÜ KUTLUYORUM"Ülke ve meslek sorunlarının arttığı bugünlerde her 5 nisanda olduğu gibi mutlaka çözümlenmesi gereken sorunlarımızla yine baş başayız.
Öncelikli gündemimizdeki sorun avukatlık yasasıdır. 2 Mayıs 2001 gün ve 4667 sayılı Yasa ve değişik bazı kısa madde değişiklikleri ile meslek yaşamımızda bir takım değişiklikler olmuşsa da, beklenen, özlenen gelişme ne yazık ki sağlanamamıştır.
Avukatlık yasasındaki bazı maddelerin yönetmelik ve tebliğlerde bertaraf edildiğini görmekteyiz. Bunun basit örnekleri, avukatlık kimliğinin resmi kimlik olarak tanınmaması, protokol sırasının yasaya aykırı düzenlenmesidir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Bunun ana nedenini inceleyecek olursak eksiksiz demokrasi için gerekli olan bağımsız yargı içinde yer alan savunmanın güçlenmesini istemeyen güçlerin eylemini karşımızda bulmaktayız. Bazı kurum ve kuruluşlar işlerine geldiğinde avukatlık mesleğini kamu görevi olarak kabul etmekte, işlerine gelmediğinde ise serbest meslek olarak kabul edilmesinde yattığını görmekteyiz. Tabi ki bu düşüncenin temelinde de, savunmanın yargı içindekini yerini, tartışmaya açmak gelmektedir.
Her ne kadar 1 Haziran 2005te yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Yasasının 6/d maddesi, Yargı görevi yapanlar deyiminde Avukatlar demişse de savunmanın Anayasa'nın 138 ve devamı maddelerinde yer alan YARGI bölümünde yer almamış olması bazı soru işaretlerini de beraberinde getirmesine yol açmıştır. Ve bu durum, zaman zaman, sav, savunma, karardan oluşan Yargıyı etkilemektedir. Savunma bir an önce Anayasa'daki yargı bölümünde yerini almalıdır. Dolayısıyla meslek Yasamızın l.maddesine kamu hizmeti anlatımının yanına yargı görevi yapan deyimi mutlaka eklenmelidir.
Avukatlık mesleğine kabuldeki şartlar yeniden düzenlenmelidir.
Hukuk fakültelerine sınırlama getirilerek, var olan fakültelerde eğitime kalite getirilmelidir.
Ayrıca mesleğe yeni başlayan meslektaşlarımızın içinde bulunduğu ekonomik zorlukların aşılması için birlik bünyesinde, fonların kullanımındaki sistem değiştirilerek faizsiz kredi sağlanmalıdır.
Türkiye'nin şu anda durmadan, olumlu ya da olumsuz yasa ve yönetmelik değiştirdiğini biliyoruz. İşte bu durumda yeni mesleğe başlayan meslektaşlarımıza belli bazı konulara ağırlık vermelerini öneriyorum. Bu durum da, Avukat ortaklığının işler hale getirilmesi, yeniden tanzimi, vergi açısından da adil bir düzenleme yapılması da gereklidir.
Bir diğer konu ise 1 Haziran 2005te yürürlüğe giren yeni Ceza Muhakemeleri Kanununun avukatları ilgilendiren bölümüdür.
Türkiye Barolar birliğinin, baro başkanları ile birlikte 18 şubat 2006 ve 1 Nisan 2006 tarihinde yaptıkları toplantıda alınan kararın; bugün, burada Eskişehir Barosu Başkanı olarak benim, diğer baro başkanlarının da kendi kentlerinde olmak üzere meslektaşlarımıza ve kamuoyuna açıklanmasıdır..
İnsan hakları anlayışındaki çağdaş gelişim ışığında, 18.11.1992 tarihinde, ceza muhakemeleri usulü kanununda "müdafi tayini" konusunda düzenlemeler yapılarak bir suçlama karşısında kalanların Avrupa insan hakları sözleşmesinin 6.maddesine uygun olarak bir müdafi hizmetinden yararlanmaları sağlanmış ve bu hizmetin maddi kaynağı da Ceza muhakemesi kanununun yürürlük ve uygulama şekli hakkında kanunda gösterilmiştir.
Avrupa insan hakları sözleşmesi ve ceza muhakemesi kanunumuzun müdafilik görevinin yerine getirilmesinde kabul ettiği "isteğe bağlı müdafilik" ve "zorunlu müdafilik" sistemlerinin her ikisi de soruşturma ve kovuşturmanın tüm safhalarında "adil yargılanma hakkı" ve "adaletin selameti" gereği olarak, kişilerin kendi özgür iradeleri ile seçerek vekalet verip ücretini ödeyecekleri bir avukatın hizmetinden yararlanmaları esasına dayanmaktadır.
Maddi durumu uygun olmayanlara ise ücreti devlet tarafından ödenen müdafi-vekil görevlendirilecektir.
Yasadan ve uygulamasından kaynaklanan sorunlar giderilmeden, 04.12.2004 tarihinde kabul edilip 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren, 5271 sayılı ceza muhakemesi kanunu ile görevlendirmenin kapsamı, "şüpheli-sanık"tan "şikâyetçi", "mağdur", "suçtan zarar gören" ve "katılan" a kadar genişletmiş, soruşturma ve kovuşturması bir müdafi/vekil bulunmadan yürütülemeyecek suçlar çoğaltılmış, böylelikle görevlendirilen müdafi/vekil sayısı 4 kat artmıştır.
Ayrılan kaynak, görevlendirmedeki bu olağanüstü artış karşısında yetersiz kalmış ve 2005 yılında görev alan meslektaşlarımıza, ücretleri ancak 2006 yılında ve 2006 ödeneği tümüyle tüketilerek ödenebilmiştir. 17.000 meslektaşımız avukatlık asgari ücret tarifesinin çok altında belirlenmiş olmasına karşın, üç aydır ücretlerini alamamakta, bir kısım zorunlu giderleri de kendileri karşılamaktadır. 2006 yılında yapılacak görevlendirmeler için yaklaşık 150 milyon Yeni Türk lirasına gereksinim vardır.
Sorun 2005 yılı nisan ayından başlayarak başta Adalet Bakanlığı olmak üzere tüm ilgili makamlara sunulmuş ancak çözüm sağlanamamıştır.
Meslektaşlarımızın büyük özveri ile yürüttükleri ve angaryaya dönüşen hizmetin devam edebilmesi için gerekli yasal ve parasal düzenlemelerin 9 MAYIS 2006 tarihine kadar gerçekleştirilmemesi durumunda. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU KAPSAMINDAKİ TÜM MUDAFİ/VEKIL GÖREVLENDİRMELERİMİZİ ÇÖZÜM SAĞLANANA KADAR DURDURULMA KARARI ALINDIĞINI KAMUOYUNA DUYURUYORUM.
Biz bu insani yardımı bırakmak istememekteyiz. Ancak Kanunun emrettiği yükümlülükleri yerine getirmeyen bu hükümet anlayışına karşı duracağımızı belirtmek isteriz.
Sorunlarımıza genel olarak bu bakıştan sonra, ülkemizin bütünlüğünü bozmak için ateşten davul çalanlarla, kanayan yarayı göre göre bir ülke politikası yapmayan, yapamayanlara geldi sıra.
Ağaçlara tırmanan bu rüzgârın önüne çocukları atmak cehaleti kimseyi haklı gösteremez. Ancak, olaylar karşısında, okyanusları okşayan bu masumiyette; dağlarda garezin oluşmasını önleyemez. Nereden gelirse gelsin terör, bizlerin akıttığı gözyaşlarını görmeyecek kadar kördür. Terör, hiçbir ortak akılda yandaş bulamaz, bulmamalıdır. Terör, kötülüklerin rehberinde kol gezmek istese de, karşısındaki sağduyu her zaman galip çıkmalıdır. Bunda azami istikrar gösterilmesi, müdahalelerin zamanında ve ölçülü yapılması çok önemlidir.
Hayatı evlat edinen, tabiatı seven, tabancanın tetiğinden uzak çocuklar yetiştirmeliyiz. Bu çocukları şiddet dolu sahneleriyle ekran başına bağlayan medya yöneticilerinin, okullarda gelişen terörde hiç mi suçu yoktur. Rüzgâr ekmemeliyiz.
Eleştiri karşısında hoşgörülü olmak yerine başta basın sonra vatandaşlara hükümetin başının takındığı tavır, vatandaşın devlet babasının takınmaması gereken bir tavırdır.
Tek başına iktidar olmanın verdiği rahatlığa bürünmek, kişi ve partileri despotluğa, ülkeyi de demokratik olmayan rejimlere sürükler. Yöneticiler, üretken, yapıcı, dost ve çözümcü olmalıdır.
Avukatlar gününde kendi sorunlarımızı ve bizlerin bir parçası olan ülke sorunlarıyla ilgili görüşlerimizle beraber, kamuoyuna CMK konusunda bilgi verip yarınlardaki hukuksuzluğun sorumlularının kimler olduğunu anlatmaya çalıştım.
Bizleri harikulade komalara düşürüp, yokluğun esrarını çözmeye çalışmaya zorlayanları anlattım. Biz ne zamanın önünü kapattık, ne tarihin belleğini unuttuk. Bizler savunanlar kim olduğumuzu, mevkiimizi, makamımızı gayet iyi bilenlerdeniz. Özgürlüğümüzün, bağımsızlığımızın karşısına çıkartılacak bilançonun hesabını da vermeye hazırız.
dersimiz.com
Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.