Prenses elsa : Pelin senin düşüncenfarklı
Kitabı Sevmekle Başladı Her Şey (Kitap Ve Okuma Sevgisi Üzerine)
Kitabı ve okumayı ilk harfi öğrenmem ile sevdim.
Ondan sonrada hiç durmadım. Okudukça sevdim, sevdikçe daha çok okudum.
Küçük bir köyde ve onun tek öğretmenli -beş sınıfın bir arada eğitim gördüğü- okulundaydım. Okul kitaplığında bulunan tüm kitapları okuduğumu fark ettim bir gün. Ne kitapçıya verecek param vardı ne de kitapçı. Bende çareyi aynı kitapları tekrar tekrar okumakla buldum. Jules Verne, Kemalettin Tuğcu, Muzaffer İzgü, çocuk dergileri, ansiklopedler, çizgi romanlar? Elimden defalarca geçti.
Okudukça yaşadığımı, var olduğumu keşfettim. Okuduğum her kitap beni bir başkası yapıyordu. Robin Hood oluyor zenginden fakire veriyordum. Jules Verne?in kitaplarını okudukça kâh aya yolculuk yapıyor, kâh yer kürenin altını keşfediyor, 80 günde dünyayı dolaşıveriyordum. Hem de sıkılmadan, hatta büyük bir keyif alarak, maceralara dalarak. Denizlerin altında yolculuk ediyor, Ökkeş serisini okurken bazen karnıma ağrılar giriyor, kahkahadan inliyordum.
İlkokuldan mezun oluncaya kadar okul kitaplığında, evde, yol kenarında, çöplükte ve arkadaşlarımda bulabildiğim tüm kitapları okudum. Defalarca?
Ve yatılı okul günlerim.
Bazıları yuvadan erken ayrılır. Belirli bir yaşa geldiği zaman ise onlar yaşıtlarına göre biraz daha olgun biraz daha büyümüş görünürler. Bunlar yatılı okulda okumuş çocuklardır. Hayatın zor yüzünü daha erken görmüş, daha çabuk büyümüşlerdir.
Ben de onlardanım. On bir yaşında başladı yatılı okul hayatım. Daha büyük şehir görmeden koca şehrin ortasında yatılı okulun ranzasında uyurken, elimde tabldot ile yemek sırasında beklerken buldum kendimi.
Yalnızsınızdır. Hele ilk günlerde. Herkes yabancıdır. Sevdiğiniz tüm insanlar uzaktadır. Hele yatma saati geldiğinde annenizin şefkatli öpücüğünü, kardeşlerinizle yaptığınız yaramazlıkları içinizde tuhaf bir özlem ve acı ile hatırlarsınız. Hatta bazen ?ki bunu ben de yaptım- başınızı yorganın altına çekip içli içli ağlarsınız. Ama bunu kimseye belli etmeden yapmalısınız, yoksa ağlamak ayıptır, başkaları için bir eğlence konusudur. Oysa hepsi en az bir kez ağlamıştır.
Günler, haftalar derken alışırsınız, yeni arkadaşlarınız olur. Etüt saatlerine, çarşı izinlerine alışırsınız. Akşam yatılı kalan nöbetçi öğretmenlerin huyunu suyunu öğrenirsiniz ve bir de bakmışsınız alışmışsınız yeni yaşamınıza. Zaten alışamayanlar çoktan pılısını pırtısını toplayıp ailesinin yanına dönmüştür bile?
Kitap tutkum orada da devam etti. Ortaokul yıllarında yatılı okulun kitaplığının zenginliği başımı döndürmüştü. Buğday ambarına düşmüş tavuk gibiydim.
O yıllarda iki dergiyi sürekli alıyor ve okuyordum. Dergilerden haftalık olanı bir gazetenin cumartesi ekiydi ve haftalıktı. Diğer dergi ise aylıktı ve daha çok bilimsel bir dergi niteliği taşıyordu.
Babamın verdiği harçlıkla pazartesi günü okuldan çıkar ucuz kitaplar satan bir kitapçıdan kitaplar alırdım. Nedense kitapçı bana ne zaman kitap alsam; ?paket yapayım mı?? diye sorardı. Bende istemezdim. Kitabı alır çıkardım. Şaşkın şaşkın bakardı ardım sıra. Demek ki kitabın okunmak için değil, hediye edilmek için var olduğunu düşünüyordu. Zamanla beni tanıdıkça bu soruyu sormaktan vazgeçti.
Akşamları etüt saatlerinde ders kitabının içine okuduğum kitabı yerleştirir, okuduğum kitabı gizlerdim. Nedense bazen yatılı pansiyondaki nöbetçi öğretmenler kitap okumamızdan ziyade ders çalışmamız gerektiğini söyler, etüt saatlerinde kitap okumamızı istemezlerdi.
Ben de bir süre sonra ders kitaplarını okumaya başladım. Özellikle tarih ders kitabını okumayı çok severdim. Yaşanmışlıklar gözümün önüne gelirdi. Tarihteki ilginç olaylar ve karakterler, savaşlar, kuşatmalar, antlaşmalar... Ne çok eğlenirdim. d e r s i m i z . c o m
Elimden düşürmediğim bir diğer ders kitabım ise Türkçe ders kitabıydı. Özellikle içerisinde bulunan öyküleri ve yazarların yaşam öykülerini okumaktan hoşlanırdım.
Atlasları da çok severdim. Tarih atlaslarını, fiziki haritaları... Haritalara baktıkça sanki dünyayı uydudan izleyen bir astronot gibi, ya da yükseklerden uçan göçmen kuşlar gibi hissederdim.
Artık kitaba ulaşmış, kitaba boğulmuştum. Yatılı hayatın benim için en büyük güzelliği buydu.
Kitaba ulaşmıştım. Eğer okul hayatım biterse kitaba ulaşmam yine zor şartlara bağlı olacaktı. Eğitim hayatım devam ettiği sürece kitaba ulaşma imkânım vardı. Bunu değerlendirmeliydim.
***
Yeni okuluma alışmaya başlamış, ortama ayak uydurmuş, yatılı okul kurallarını öğrenmiş, hatta etütden nasıl kaçılır, akşam herkes yattıktan sonra mutfağa nasıl sızılır gibi konularda yavaş yavaş uzman olmaya başlamıştık.
O günlerde en sevdiğim şeylerden birisi okulun kütüphanesinde vakit geçirmekti. Çünkü kitapları ve okumayı seviyordum. Benim gibi düşünen kitap dostu öğrenci de pek olmadığı için sessiz bir ortamda saatlerce okul kütüphanesinde okur yeni dünyalara, hayallere yelken açardım.
Hatta bazı akşamlar bile kütüphanede olurdum. Okulumuzun birinci katı yatakhane ikinci ve üçüncü katı ise dersliklerden oluşuyordu. Etüt saatlerinde izin alır tüm vaktimi kütüphanede geçirirdim. Tek sorun soğuktu, özellikle kış gecelerinde. Çünkü soba ile ısınan okulumuzda etüt sınıfları soba ile ısınırken kütüphanede soba yoktu ve soğuktu. Ama yine orada olmaktan mutluluk duyar, kazaklara, battaniyelere sarılır oradan ayrılmak istemezdim.
***
Nerden aklıma geldi kim bilir. 1990 yılların başında orta son sınıftayken bir dergiye mektup yazarak mektup arkadaşlığı talebinde bulundum. O yıllarda iletişimin en önemli ayaklarından biri mektuplaşmaktı. Sosyal medya, internet, bilgisayar gibi terimler henüz hayatımıza girmemişti. Sevdiklerimize yılbaşında, bayramlarda tebrik kartları attığımız, gelen mektupları büyük bir heyecanla açıp tekrar tekrar okuduğumuz yıllardı.
İki tane dergiyi harçlıklarımdan artan parayla devamlı olarak gazete bayisinden alıyordum. Dergilerden biri haftalıktı ve daha çok çocuk ve gençlik edebiyatı üzerineydi. Haftada bir çıkan, içinde dört - beş ayrı çizgi roman, hikâyeler, röportajlar, fıkralar, bulmacalar olan ve gazeteler tarafından çıkarılan dergilerdi. Ve çok başarılıydılar. Keşke bugün de olsalar. Aylık olarak takip ettiğim dergi ise bir bilim dergisiydi. Yıllarca bu alışkanlığımı sürdürdüm, liseden mezun olana dek bu dergileri alıp okumaya devam ettim.
Gazete karıştırmak, dergi okumak bir zaman sonra bende bir alışkanlığa dönüştü. Bulduğum her gazeteyi ve dergiyi mutlaka okumak, en azından bir göz atmak isterdim.
Uzaktan mektupla dostluk kuracağım dostlarımın olacağı düşüncesiyle haftalık olarak aldığım dergiye mektup yazdım. Birkaç hafta sonra dergide arkadaşlık isteğim yayınlandı. Beklediğim kadar olmasa da mektup arkadaşları edinmiştim. Biri İzmir?den, biri Antalya?dan biri ise Almanya?dan olmak üzere üç mektup arkadaşım vardı artık. Bu arkadaşlıkların bazısı kısa sürdü bazısı yıllarca?
Sonrasında lise bitti, üniversite heyecanı başladı, cep telefonu, internet hayatımıza girmeye başladı. Birçok şey unutulmaya yüz tuttu. Bahçe oyunları, sakızlardan çıkan uçak, araba ve futbolcu kartları, gazoz kapakları, ellerimizde yaptığımız tel arabalar ve buna benzer oyuncaklar, çizgi romanlar artık yoktu. Ve mektuplarda, mektup arkadaşlıkları da unutuldu gitti.
***
Aradan tam 26 yıl geçti.
Bir hafta sonu sahaf dükkânında o dergiye rastladım. Onlarcası bir aradaydı. Eğildim, sayfaları çevirmeye başladım. Bazı sayılar, yazılar, çizgi karakterler, yazarlar tanıdık geliyordu. 26 yıl önce her hafta satın aldığım, bendeki okuma ve yazma merakını canlı tutan yazılarla dolu o dergi beni anılara, eski âlemlere götürmüştü.
Birden sayfalardan birinde ismimi görür gibi oldum. Benim ismim? Adım ve soyadım gözüme çarpmıştı sanki.
Birkaç sayfa öncesine tekrar göz attığımda, beynimde şimşekler çaktı.
Evet, işte oradaydı. Dergiye yazdığım o küçük yazı. Mektup arkadaşı olma isteğim orada duruyordu. Altında ismim ve adresim.
Bir süre kendime gelemedim, aval aval baktım o küçük yazıya. Sonra yüzüme tatlı bir gülümseme yerleşti. Hatıramdan çıkmış olan o mektup arkadaşı isteğim ve sonrasında beni yeni insanlarla tanıştıran o yazı oradaydı, sanki dün gibi...
26 yıl öncesinden kalan sarı saman kâğıdına basılmış o dergi, o yazı beni zamanda yolculuğa çıkarıvermişti.
Yatılı okul günlerimden kalan bu aziz hatıra bana çok anlamlı gelir.
Okumanın verdiği o tarifsiz mutluluğunu hissettim, kitabın o enfes kokusunu cennet kokusu gibi içime çektim.
Kitabı, okumayı sevmemin bir karşılığı olarak kitap kokulu sahaf dükkânlarının bana bir hediyesi, bir garip cilvesiydi o gün yaşadıklarım.
Celalettin Tutkun
Celalettin TUTKUN
Kitabı Sevmekle Başladı Her Şey Kitap Ve Okuma Sevgisi Üzerine Celalettin Tutkun hikaye oku öyküler ve hikayeler hikaye oku kitap okumanın güzelliği
Kitabı Sevmekle Başladı Her Şey (Kitap Ve Okuma Sevgisi Üzerine) Hakkında Yorum Yazın...
Kitabı Sevmekle Başladı Her Şey (Kitap Ve Okuma Sevgisi Üzerine) İçin Yorumlar
Yazılan 2 yorum görüntüleniyor
Yeni Eklenen Bilgelik Öyküleri Hikâyeleri
- Arkadaşım Telefon
- Kırmızı Tren
- Brastikli Aziz Ağa
- Küçük Dostum
- Adalet
- Uçurtma Satıcısı
- Çocukluğumun Meyve Bahçesi
- Hasan Çavuş (Gerçek Bir Hayat Hikayesi)
- Bilgelik Öyküleri Hikâyeleri Ana Sayfa
- Bilgelik Öyküleri Hikâyeleri Ekleyin